31 Temmuz 2011 Pazar

Moulin Rouge ( Kırmızı Değirmen )



IMDB puanı: 7.6
Yapım: 2001~USA, Avustralya
Tür: Dram, Müzikal, Romantik
Yönetmen: Baz Luhrmann
Senaryo: Baz Luhrmann, Craig Pearce
Görüntü Yönetmeni: Donald McAlpine
Oyuncular: Nicole Kidman (Satine), Ewan McGregor (Christian), Richard Roxburg (Monroth Dükü), John Leguizamo (Toulouse Lautrec), Jim Broadbent (Harold Zidler), David Wenham (Audrey)

2 Oscar ödülü: En iyi sanat yönetmeni (Catherine Martin), En iyi kostüm (Catherine Martin, Angus Strathie)
6 Oscar ödülü adayı: En iyi film (Baz Luhrmann), En iyi kadın oyuncu (Nicole Kidman), En iyi görüntü yönetmeni (Donald McAlpine), En iyi kurgu (Jill  Bilcock), En iyi makyaj, En iyi müzik
Diğer 67 ödül ve 82 adaylık

 "Hayat boyu öğrenebileceğine en önemli şey sevmek ve karşılığında sevilmektir."

Moulin Rouge ilk kez sinemaya 1952 yılında John Huston tarafından bir İngiliz yapımı olarak uyarlanmıştır. 2 Oscar ödülü olan bu film siyah beyazdır. Konusu Jose Ferrer’ın canlandırmasıyla ünlü ressam Toulouse Lautrec’in Moulin Rouge’daki aşkı hakkında şekillenmiştir. Daha sonra Baz Luhrmann tarafından 2001 yılında uyarlanan bu film’in konusu ise ilkinden tamamen farklıdır. Vermek istediği düşünce yine Moulin Rouge’dur tabi ki fakat renkli Moulin Rouge’un hikayesi genç bir yazarla gece kulübünün parıldayan elması bir fahişenin aşkı hakkındadır.



 Paris’in günah köyü Montmartre. Christian’ın babası böyle söylemişti tabiî ki. Aslında bir sanatçı köyüydü burası. Müzisyenler, ressamlar, yazarlar… Hepsi buradaydı. Genç yazar Christian “aşk” hakkında yazmak istiyordu. Fakat hiç aşık olmamıştı, ta ki buraya gelene kadar.

 “Tepeler müziğin sesiyle canlanıyor.” Moulin Rouge’un sanatçıları Christian’ın yeteneğini gördükleri anda şovu onunla birlikte yazmaya karar verirler. Fakat Christian bir devrimci bohem olduğuna emin değildir. Güzelliğe, özgürlüğe, gerçeğe ve her şeyden çok aşka inandığını fark ettiğinde ne olduğunu ve neler yapması gerektiğini anlamıştır. Bu gösteriyi beraber hazırlayacaklardı.
Moulin Rouge, Montmartre’nin en ünlü gece kulübüdür. Sahibi Harold Zidler ve parıldayan elması Satine. Satine, her ne kadar Moulin Rouge’un parıldayan elması olsa da aslında zengin erkeklerle birlikte olan dönemin ünlü bir fahişesidir, burada can can dansı yapıp şarkı söylemektedir. Fakat o dünyaca tanınan bir sanatçı olmak istiyordu. Bunun için de güzelliğini kullanır.


 Christian, Satine’i gördüğü anda aşık olur, gözlerini ondan alamaz. Onunla konuşmak, ona şiirlerini okumak ister. Sanatçılar gösteri sonrası için Satine ve Christian’e bir buluşma ayarlarlar ama bundan Satine’in haberi yoktur. Zidler’ın finans danışmanı Dük de o gece Satine ile buluşacaktı. Satine, dük ile birlikte olursa onu sanatçı yapacağını sanır. Bu yüzden o gece gösteriden sonra Satine dük ile buluşacağını sanarken Christian ile buluşur. Satine Christian’ın ona söylediği şarkıdan çok etkilenir ve ona aşık olur. Tam o anda odaya dük girer ve bu sayede herkes yeni yazarlıyla tanışmış olur.

 Dünyadaki ilk bohem şovunu hazırlar Moulin Rouge sanatçıları. Bu şov aşkın bütün engelleri nasıl aşabileceği hakkındadır. Hikaye bir saray fahişesinin beş parasız sitarcıyı zengin mihraceye seçmesini anlatır. Sitarcının her zaman doğruyu söyleyen bir sitarı vardır ve sitar der ki; Hayat boyu öğrenebileceğine en önemli şey sevmek ve karşılığında sevilmektir.


 Aslında bu Christian ile Satine’in hikayesidir, gerçek aşkın hikayesi. Dük bu şova destek olacaktır. Ama fark etmese de aslında sitarcı ile fahişenin aşkına destek olmaktadır. Çalışmalar sırasında aşkları daha da büyüdü engel olunamaz bir hale geldi. Aşık olmaması gerektiğini düşünen Satine hayatındaki en büyük hatayı yaptığını düşünürken aslında en güzel şeyi yapmıştı. Kalplerinin aynı anda atması, şarkıların bir ağızdan söylenmesi Christian için ilham kaynağıydı.

 Christian ile Satine’nin aşkları sürüp gidiyordu ta ki Zidler onları görene kadar. Zidler bugünlere getirdiği Moulin Rouge’u düşünüyordu ve şimdi buranın tapusu dükün elindeydi. Satine’nin elindeydi her şey ve burayı kurtarmak için Christian’dan vazgeçmesi gerekiyordu. Vazgeçmektense ölmek yeğlerdi. Ölümcül bir hastalığı vardı zaten. Ama her şeye rağmen devam etmeliydi. Şov devam etmeliydi Moulin Rouge için, aşkı için.


 Alışagelmemiş bir müzikal Moulin Rouge. Baz Luhrmann her ayrıntısını düşünerek oluşturmuş bu filmin hikayesini, Orpheus mitinden resme hayat veren Toulouse Lautrec’e kadar.

 "Genç  bir şair ve müzisyen olan Orpheus, sonsuz aşkı bulmak için yeraltına, ölüler dünyasına girer. Orada da işlerin umduğu gibi gitmediğini görmesi uzun sürmez. Hiç bir aşk sonsuz değildir.  Ama bu insanı öldürmez, tam tersi güçlendirir. İnsan, yeraltı dünyasına girmeli ve deneyim sahibi olarak geri dönmelidir"

  İşte Christian ve Satine’nin aşkı bu mite dayandırılarak bizlere sunulmuştur. Mit adeta filmin devamı gibi. Herkese ve her şeye karşı duran aşklarının engelleyemediği bir tek şey vardı, ölüm. Bu hikaye aşk hakkındaydı ama onun aşkı ölmüştü. Her ne kadar onu yer altı ölüler dünyasından kurtaramasa da yaşatmak için yazmayı tercih etti. Christian artık aşkın ne olduğunu biliyordu ve yazılarında onu anlatabilirdi.

  Mit asırlar öncesinin eseri olduğu için Luhrmann bunu 1900lü yıllara uyarlamıştır. Ayrıca bu dönemdeki ünlü ressam Toulouse Lautrec’i de filmde görmek mümkün. Bir ressamdan çok Christian ile Satine’in aşkları için bir aşk tanrısı olan Toulouse’i John Leguizamo oynamıştır.


 Toulouse’i bugünkü ününe kavuşturan tablosu Moulin Rouge afişidir. Bu eserinden sonra Moulin Rouge’un dansçılarını da resmettiği birçok eseri vardır.

 Film bir müzikal olduğu için müziklerinden bahsetmemek de olmaz. Zaten bahsedilemeyecek gibi bir kadrosu da yok. Neredeyse hepsi hepimizin bildiği popüler şarkılar. Müzikler film için neredeyse en önemli yere sahipti. Luhrmann’ın bu konuda da yeterli özeni gösterdiği çok açık. Şarkıların her kelimesi öykü için tamamlayıcı nitelikte. Ayrıca birçok şarkının sertliği Moulin Rouge’un bir zamanlar ki sertliğini açıkça ortaya koymakta.


 Tabi ki şarkılar müzikalde olduğu gibi kullanılmamış, birçok parça günümüze göre düzenlenmiş.
 Asıl sahibi LaBelle olan ve daha sonra Christina Aguilera önderliğinde Lil’ Kim, Mya ve Pink’in düet yaptığı “Lady Marmalade” ve arkasından Nirvana’nın “Smells Like Teen Spirit”i beraber sunulmuş. Lady Marmalade zaten gerçek Moulin Rouge’a yazılmış bir şarkı olduğu için kullanılmaması eksiklik olurdu.
 Police’in Roxanne adlı parçasını müthiş bir tango uyarlamasıyla Ewan McGregor ve Jacek Koman seslendirmiştir. Şarkının uyarlanmış halinin çok sevdiğim Police’in Roxanne’inden daha güzel olduğunu da söylemeden edemeyeceğim. Parçanın yeni hali insanları kendinden geçirecek nitelikte.
 Bir rock şarkısını tangoya dönüştürmek, rock ve disco hitini bir şarkıda kullanmak kolay iş değil. Moulin Rouge bu konuda farkını ortaya koyuyor.
 Eden Ahbez’e ait olan fakat Nat King Cole ile ünlenen “Nature Boy”u John Leguizamo, Marilyn Monroe’nun “Diamonds Are A Girl’s Best Friend”ini Nicole Kidman, Elton John’un “Your Song”unu ise McGregor ve Placido Domingo başarıyla seslendirmiştir. Bu müthiş şarkı listesini de size sunmak isterim;
  • Children Of the Revolution (Bono)
  • Complainte De La Butte (Rufus Wainwright)
  • Love Is Like Oxygen (Sweet)
  • Like A Virgin (Modana)
  • Material Girl (Madonna)
  • Diamond Dogs (Beck)
  • Meet Me In The Red Room (Amiel Daemion)
  • Gorecki (Lamb)
  • Because We Can (Fatboy Slim)

 Moulin Rouge Baz Luhrmann’ın “Kırmızı Perde” üçlemesinin son filmidir. Romantik filmleriyle kendini tanıtan Luhrmann bunu üçlemesinde de ön planda tutuyor. Aşk, dans ve şehvetin kendini gösterdiği bu üçlemenin ilk eseri 1992 yılına ait Strictly Ballroom (Dans ve Aşk)’dur. Üçlemenin ikinci filmi ise hepimizin bildiği 1996 yılında seyirciye sunulan William Shakespeare's Romeo and Juliet (Romeo ve Juliet)’dir. Bu üç filmden en çok beğenilen 2 Oscar ödüllü ve 6 Oscar adaylı Moulin Rouge, en çok ilgi gören ise Shakespeare sayesinde 2 Oscar adaylı Romeo ve Juliet olmuştur. Luhrmann’ın ilk heyecanı olan ve aslında bir tiyatro eseri olan Stricly Ballroom bu iki filmin biraz gerisinde kalsa da Luhrmann için önemli bir yere sahip olduğu kaçınılmaz.


 Filmin başrol oyuncuları bu filmde oynayana kadar birçok filme imza atmış oyunculardır. Güzel oyuncu Nicole Kidman, Moulin Rouge’dan bir sene sonra rol aldığı The Hours (Saatler) filmiyle 2003 yılının en iyi kadın oyuncusu olarak şuana kadar ki tek Oscar ödülünü kazanmıştır. 2002 yılında Moulin Rouge (Kırmızı Değirmen) ile 2011 yılında Rabbit Hole (Mutluluğun Peşinde) ile yine en iyi kadın oyuncu katagorisinde Oscar adayı olmuştur.
 Kidman kadar çok filme imza atan Ewan McGregor ise müzikalin diğer başrol oyuncusudur. McGregor’ı ilk Star Wars’la tanıdım. Daha sonra Big Fish, Cassandra’s Dream, Melekler ve Şeytanlar ve Özel Kuvvetler gibi birçok filmde daha izledim. Edindiğim sonuç ise gördüğüm bir filmin afişinde Ewan McGregor adı geçiyorsa izlenilmeyi hak eden bir film olduğudur.
 Her iki oyuncu da müzikalde şarkıları gerektiğince iyi yorumladı. Kidman şarkı söyleyip dans etti. Luhrmann, Kidman’ı bir oyunda izlemiş ve görür görmez Satine rolü için ondan daha iyi birinin oynayamayacağına karar vermiş.
  Müzikalde McGregor ve Jim Brodbent (Zidler) dışındaki bütün oyuncular Avustralyalı.
 Ünlü pop şarkıcısı  Kylie Minogue’u da filmde küçük bir rolde görmek mümkün.

 Baz Luhrmann imza attığı bu film ile farkını koyan bir yönetmen. Daha öncede söylediğim gibi Moulin Rouge için görsel, müzik ve Orpheus miti gibi her tür ayrıntıyı düşünmüştür. Yönetmen 1900lü yılların Paris’ini bize anlatıyor. Sanatçı şehri Montmartre’yi, resimlerinin burada hayat bulduğu Toulouse Lautrec’i, o zamanların şaşalı gece kulübünün ardında yaşanan aşk hikayesini bize sunuyor ve açıkça belli ediyor ki acısız aşk yoktur.


Moulin Rouge tabi ki sadece bir müzikalden ibaret değildir. Paris’in Pigalle semtinde burayı görmek mümkün. 1889 yılında yaptırılan gece kulübü French cancan gösterisiyle ünlenmiştir.
O zamandan bu zamana kadar ününü korumaktadır. Hala ünlü can can dansını göremeye gelen birçok turisti ağırlar. Gösterileriyle ve binasıyla büyük bir öneme sahip olan Moulin Rouge’u artık bir sanat yeri halinde düşünebiliriz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder